- Freud bizlerin kendi bilinçaltımızın medyumları olduğumuzu söylüyordu. Uykusunda yürüyenler ya da konuşanlar vardır. Buna bir tür ruhsal otomatik diyebiliriz. Sürrealistler de otomatik yazı ile kendi bilinçaltlarına medyumluk yapmaya çalışıyorlardı. Medyum ölünün sesiyle konuşarak ya da otomatik yazı yardımıyla yüzlerce yıl önce yaşamış birinden mesaj alır. Bu da ölümden sonra bir hayat olduğunun ya da insanın birden çok kere yaşadığının kanıtı olarak görülür. 20. yüzyılda ara ara bir spiritüalizm uyanışı yaşanmıştır.
- Otomatik yazı yöntemi ile gerçeküstü dünyanın düşsel, cinsel, sapkın, imgelerini geliştirmeye çalıştılar.
- Sürrealist edebiyatta anlam kapalılığı esastır.
- Olağanüstülük, düş ve hayal şiirinin konusunu oluşturur.
- Şairlerin dizelerindeki sözcükler mantıksal bir sıra izlemiyor, psikolojik süreçlerle bir araya geliyordu.
- Sürrealizmin dünya edebiyatındaki temsilcileri: Andre Breton, Louis Aragon, Benjamin Peret, Federico Garcia Lorca, Jacques Prevert, Dylan Thomas, Paul Eluard’dır.
- Türk edebiyatındaki temsilcileri ise Birinci Yeni’den Orhan Veli ve İkinci Yeni sanatçılarından Sezai Karakoç, Cemal Süreya, İlhan Berk, Turgut Uyar ve Ece Ayhan.
- Paul Eluard (1895-1952) Fransız Dadacı ve Sürrealist şair. Gerçeküstücülük yeni sözcükler yaratma sanatını kazandırdı. 1912 yılında “yaşamımın güneşi” dediği Gala’ya aşık oldu. Kendi deyişiyle “ulu bir yapının temellerini atan” Apollinaire’in ölümüyle çok sarsıldı. 1930’da Gala, Dali için Eluard’ı terk etti ve Dali ile evlendi. Eluard kuşkusuz, kendi topluluğunun en gerçekçi ozanıydı. Birkaç dizesini paylaşıyoruz:
Yaratılmışım, yaratırım, tek denge bu,
Tek eşitlik.
***
Bir portakal gibi mavi yeryüzü
Yanlışı yok sözcükler yalan söylemez.
- Federico Garcia Lorca (1898-1936), şiirleri ve oyunlarının yanı sıra dostlukları ve ölümü ile de sık anılan 27 Kuşağı üyelerindendir. Granada’daki evini gezdiğimizde ne yazık ki fotoğraf çekme izni alamamıştık. Evde sergilenen fotoğraflarda çok sayıda Dali-Bunuel-Lorca dostluğunu görmüştük. Oyunlarından en bilinenleri Kanlı Düğün (1932) ve Bernarda Alba’nın Evi’dir (1936). Lorca, sağ kesimin İspanya’da seçimleri kazanması ve 1933 yılından itibaren Falanj birliklerinin aktifleşmesi üzerine Madrid’den doğduğu kente, Granada’ya dönmüştür. Ancak 1936’da tutuklanmış, Manuel de Falla arabulucu olmak istemiş ama Lorca’nın tutuklandıktan iki gün sonra kurşuna dizildiğini öğrenmiştir. Cesedi ise yol üzerine atılmıştır. İspanyol burjuvazisi ile alay eden; Mağribiler, Çingeneler, zenciler gibi ötekileştirilen grupların destekçisi; Katolik inançlarına ve aile kurumuna dil uzatan; sol düşünceyi savunan ve başta Dali olmak üzere yaşadığı eşcinsel aşkları ile gündemde olan Lorca’nın ortadan kaldırılmasının sembolik bir değeri olduğu kesindir. Dali ile aşkları Paul Morrison tarafından 2008’de çekilen Little Ashes adlı filme konu olmuştur.
- Sürrealist Sinema ise Salvador Dali ve Luis Bunuel (1900-1983)ortaklığı ile çekilen 16 dakikalık Endülüs Köpeği (1929) ile başlar. İki sanatçı gördükleri rüyaları çekerek konusuz bir film yapmışlar. Bunuel ustura ile göz kesme sahnesinin çekiminden sonra bir hafta hasta yatmış. Bunuel, 1930 yılında çektiği 60 dakikalık Altın Çağ filmine de Dali ile başlamış, sonra senaryo yazımı sırasında aralarında çıkan anlaşmazlık sonucu Dali projeden ayrılmış. Avrupa’daki ilk sesli filmlerden biri olan ve Katolisizme eleştiri yönelten Altın Çağ, gösterime girince olay çıkmış ve film 1980 yılına kadar ticari gösterime girememiş. Film, dönemin sürrealist topluluğunun kolektif hedeflerine ait. Altın Çağ, Sürrealistler tarafından manifestonun görsel karşılığı olarak kabul görebilmiş tek film olmuştur. Bunuel, 1932 yılında Sürrealist gruptan ayrılmıştır, ama akımın görüşlerine bağlılığı devam etmiştir. Anlaşılan o ki, Dali ile olan anlaşmazlık az bir şey değil. Dali ABD’de Bunuel’in komünist olduğunu söyleyince Bunuel Meksika’ya geçmek zorunda hissediyor kendisini. Herhalde Dali de böyle şeyler yaptığı için sevilen bir kişi olmamış. 1950’de Meksika’da çektiği üçüncü filmi olan Los Olvidados- Unutulmuşlar ile Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü alıyor. Bunuel filmlerini rüyaya yaklaştırmak ve otomatizmden yararlanmak istiyor. Bunuel aristokrat bir aileden geliyor. Hıristiyanlık ve burjuvazi ile hesaplaşması var. Burjuvaziyi temsil eden piyanoya filmlerinde çok yer veriyor. Burjuvazinin kendi düzeni dışındaki hiçbir şeye aldırmadığını düşünüyor. Kadınları küçük görüyor, kadına histeri yüklüyor. Estetiği öne çıkaran filmlerden nefret ediyor. Filmlerinde erotizm önemli yer tutuyor. 1951 yılında yine Meksika’da çektiği Susana adlı filmi de Cannes Film Festivali En İyi Öncü Film Ödülü’nü alıyor. UNESCO Memory of the World için iki film seçiyor: biri, ilk bilimkurgu filmi, Fritz Lang’ın Metropolis’i (1927), diğeri Los Olvidados. Filmlerinde sıkça yer alan hayvanlar vahşeti temsil ettiği gibi, “insanların hayvan gibi yaşadığı” fikrini de betimlemek için kullanılıyorlar. Cannes Film Festivali Bunuel’e ödül vermeye doymamış: 1959’da Nazarin ile Jüri Özel Ödülü; 1960’da The Young Ones ile Özel Mansiyon; Vatikan’ın afaroz ettiği 1961 yapımı Viridiana ile Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye alıyor. Bunuel, Viridiana’da dilencilerle Son Akşam Yemeği tablosu çiziyor. Filmde, asetizmin özellikle de rahibeliğin doğal bir şey olmayışı işleniyor, fallik semboller kullanılıyor. Bastırılan şeylerin daha şiddetli ortaya çıktığı vurgulanıyor. Sürrealizm’in yıkıcılığı var filmde. Sadece dini değil, acıdığımız yoksulluğu da yıkıyor Bunuel. Aslında, Bunuel’in İspanya’da sansürü aşıp bu filmi çekebilmesi filmin en gerçeküstü yanı. Gündüz Güzeli (1967) ile Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan; 1972’de Burjuvazinin Gizli Çekiciliği adlı filmi ile Akademi’den En İyi Yabancı Film Oscar’ı ve üç ödül daha almıştır. Özgürlük Hayaleti (1974) ve Arzunun O Belirsiz Nesnesi (1977) ile çeşitli ödüller almış, bol ödüllü bir yönetmendir. 1970 yılında çektiği Tristana’da burjuvaziyi ve kadınları aşağılama; eksik kişinin yetkin oluşu fikri; seçme özgürlüğünün mutluluk getirmeyeceği, yanlış seçimler de yapılabileceği; fallik semboller; aynı rüyayı sürekli görme teması vardır ama çok fazla Bunuelci oyunlar, sürrealist ögeler yoktur. Filme adını vermiş olan ‘arzunun belirsiz nesnesi’ vajinadır. Entelektüel birinin de arzusuna erişemeyince entelektüel düzeyin dağılıp gittiğini, komik duruma düştüğünü, elde edememenin takıntıya dönüştüğünü anlatıyor Bunuel. Bu filminde biliçaltını cüceye temsil ettirmiş.
- Bunuel’in filmleri dışındaki sürrealist filmlerden bazı örnekler verirsek:
- The Star Fish, Man Ray, 1928.
- L’atalente, Jean Vigo, 1934.
- Orpheus, Jean Cocteau, 1950.
- Woman in the Dunes, Hiroshi Teshigara, 1964.
- Uccellacci e uccellini, Pier Paolo Pasolini, 1966.
- The Holy Mountain, Alejandro Jodorowsky, 1973.
- L’arbre de Guernica, Fernando Arrabal, 1975.
- Eraserhead, David Lynch, 1977.
- Brazil, Terry Gilliam, 1985.
- Aaah Belinda, Atıf Yılmaz, 1986.
- Delicatessen, Jean-Pierre Jeunet, 1991.
- Little Otik, Jan Svankmajer, 2000.
- The Wayward Cloud, Tsai-Ming Liang, 2005.
- Taxidermia, György Palfi, 2006.
- Holy Motors, Leos Carax, 2012.
Breton’un ortodoks Sürrealizm’i ve onun takıntılı ilkeleri değilse de, Sürrealizm’in politik konumu, dini inanca Sürrealist tonda saldırılar, Sürrealizm’e dair anahtar fikirler ve skandal pratiği günümüze kadar devam etmiştir.
Aaah Belinda, Alberto Giacometti, Alejandro Jodorowsky, Alsace-Lorraine, Altın Aslan, Altın Çağ, André Breton, Arzunun O Belirsiz Nesnesi, Atıf Yılmaz, Benjamin Peret, Brazil, Burjuvazinin Gizli Çekiciliği, Cannes Film Festivali, Cemal Süreya, Danimarka, David Lynch, Delicatessen, Dylan Thomas, Ece Ayhan, Endülüs Köpeği, Eraserhead, Federico Garcia Lorca, Fernando Arrabal, Fransız Dadacı, Freud, Gündüz Güzeli, György Palfi, Helsingor, Hiroshi Teshigara, Holy Motors, İlhan Berk, Jacques Prevert, Jan Svankmajer, Jean Arp, Jean Cocteau, Jean Vigo, Jean-Pierre Jeunet, Katolisizme, L’arbre de Guernica, L’atalente, Leos Carax, Little Otik, Los Olvidados, Louis Aragon, Louisiana Açık Hava Müzesi, Man Ray, Nazarin, Orhan Veli, Orpheus, otomatik yazı, Özgürlük Hayaleti, Paul Eluard, Pier Paolo Pasolini, Sabahın Dördünde Saray, Salvador Dali, Sezai Karakoç, Sürrealist edebiyat, Sürrealist Masa, Sürrealist Sinema, sürrealizm, Taxidermia, Terry Gilliam, The Holy Mountain, The Star Fish, The Wayward Cloud, The Young Ones, Tristana, Tsai-Ming Liang, Turgut Uyar, Uccellacci e uccellini, Venedik Film Festivali, Viridiana, Woman in the Dunes, Zürih
2 Comments
Dali ve Garcia Lorca’nın fotoğrafında Lorca’nın yüzü sonradan eklenmiştir. Lütfen bu tür araştırmalarda daha dikkatli olun. Fotoğrafın gerçeği ise https://www.google.com.tr/search?q=dali+ve+lorca&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwio9cy11vPRAhUL2xoKHQstBigQ_AUICCgB&biw=1366&bih=633#tbm=isch&q=dali+ve+gala&imgrc=YokdDB04b40MMM:
Emine Hanım,
Çağdaş Sanata Varış 53 | Sürrealizm 4 başlıklı yazımıza yapmış olduğunuz uyarı ve katkı için çok teşekkür ederim.
Saygılar.